Küçükken büyük bir hayalim vardı. Televizyonda görmüştüm. Afrika dedikleri bir yer vardı; rengi bizden başka gülüşü bizden başka çocuklar vardı, şartları bizden başka. İnsanlar gidip bir şeyler götürüyorlardı ve çocuklar, kadınlar, adamlar mutlu oluyorlardı. Ben de gitmek istedim, böyle işler yapmak istedim. Zaman geçti, küçük çevremde büyük hayalleri duyamadıkça içimde bir yere sakladım kendi hayalimi. Çok daha büyük hayalleri olan insanlarla tanışana kadar… Kendinden başkasını, hiç tanımadığı insanları düşünmenin içimde bir ışık yaktığını hissettim. Bu güzel ekiple yollar da kesişmiş olunca ışık belirginleşti.

            İnsan gitmeliydi, küçük dünyasından çıkıp diğer dünyaları, oradaki şartları görmeliydi, şartları iyileştirmek için elinden bir şey geliyorsa yapmalıydı. Dünya ancak böyle biraz daha güzelleşebilirdi. Ama dünyada sınırlar, sınırların içerisinde kalan ülkelerin kendine özgü kaderleri vardır, bilirsiniz. Suriye sınırını geçtiğimizde bizi karşılayan barışın simgesi zeytin ağaçları vardı, savaşın izlerini taşıyan ülkede. Çocukların gözlerine bakmak yetiyordu aslında kayıplarını anlamak isteyene. Muayene olmaya gelen çocuklara şeker, çikolata verilince gözlerindeki o parıldamayı görmek bile yeterdi. Onca organizasyon, izinler, sınırlar, tehlikeli yollardan geçiş emeline ulaşmıştı. Ne zor hayatlar vardı, ne hüzünlü hayat hikayeleri vardı ve gerçektiler.

 İnsan bir yardım yaptığında kendinden vermez aslında, kendine verilende ihtiyacı olanın hakkı vardır, onu verir. Tam da bu yüzden aslında yapılan her iyilik en çok insanın kendisine iyi gelir. Kendimizin en iyi hali, dünyayı da iyileştirir.

İyilikle olun, hoşçakalın.

Derya KARADENİZ