HER SEY BİR SORUYLA MI BAŞLAR?

Kendimize sormayı cesaret edebilirsek şayet, evet her şey bir soruyla başlar. Çünkü benim için de her şey bir soruyla başladı...

Bir sene önceydi...

Hafızalarımıza acıyla kazınan ve simsiyah bir kare olarak künyemize yazılan,sevdiklerimizi bizden ayırıp uzak bir diyara götüren o büyük felakette yaraları sarmaya çalışıp görevimi tamamlayıp istanbula dönmüştüm.Kendimi yetersiz ve eksik olmanın muthiş boşluk ve bunalımıyla yüz yüze buldum. Hava almak için soğuk bir kış akşamı kuzguncuğa gittim.Buruk bir kalp ve hazin bir ruh ile marmaranın semli ne nemli havasını ciğerlerime çekerken kendime sorduğum şu soru hayatımda bir dönüm noktası oldu :

Ben neyim?Buradaki vazifem nedir? İnsaniyet itibariyle alakadar olduğum ve gönül bağı kurduğum bu mevcudata karşı görev ve sorumluluğum nedir..? 

Bu soru bu yola adım atmamda en birinci sebeb oldu. 

Evet başkası ya da diğeri diye tabir ettiğimiz varlığa karşı sorumluluk hissi bu soruyla başlar . Ünsiyet kurmakla mükellef olduğumuz mevcudattan uzaklaştığımız nispette püslü bir bunalımın dipsiz derinliklerine sürükleniriz. Çırpındıkça daha da derine ve dibe çökmek kaçınılmazdır. Amma bizi bu buhran denizinden ve bunalım bataklığından kurtaracak bir el var. İşte o el iyilik elidir. 

Bencilliğin,bireyselliğin ve yalnızlığın hat safhada olduğu ,kimsenin başkasına karşı kendini sorumlu hissetmediği bu müthiş çağda herkesin içine düştüğü bu muazzam tehlikeden ve akılalmaz bunalımdan kurtaracak temel kavram iyiliktir. Bilhassa umursamazlık tüfanına düçar olduğumuz 21. Yüzyılda İnsanlık cephemize karabulut gibi çöken bu buhranı temelden söküp atacak yegane unsur başkasına uzatabildiğimiz iyilik elidir. 

Zira İnsan benlik duygularından sıyrılıp başkası için fedai olduğu an namütenahi bir varlığın hudutsuz zenginliğine kavuşacaktır. Varlığın gürültüsünden kurtulup yoklukta sonsuz varlığı keşfedecektir. Kendisine takılan tüm arazlardan; Egodan,makamdan ,ünvanlardan, önyargıdan ,kin ve adavetten,his ve hevesten ...ve dahi diğer tüm süfli ve küflü duygulardan sıyrılarak salt bir biçimde katıksız ve safi bir niyet , marazsız ve müşfik bir kalp ile başkasının hayatına dokunabildiği nispette insan kalabilecektir . Bir lahzâsına bile hükmedemediğimiz bu hayatta Ebede kadar devam edecek bu iyilik serüveninde paha biçilmez hatıralar bırakacaktır.. 

Kelimelerin kifayetsiz ,ve sözcüklerin ifade etmekten aciz olduğu bu hissiyatı sizlere nasıl anlatabilirim ki .. İyiliğin hakikatini tüm çıplaklığıyla iliklerinize kadar hissetmek .. Ve iyilik denen ummanın sahillerinde teneffüs etmek.. 

Savaşın ,acının ,açlığın ve sefaletin yaşandığı talihsiz bir coğrafyada Yalın ayaklı ve yüz yamalı yırtık bir libas içindeki mahcup ve mahzun bir çocuğun donuk bakışlarındaki acıyla hemhâl olmak .. Küçücük sırtına yüklenmiş sıradağlar kadar büyük yüküne ortak olup sayısız dertleriyle dertlenmek..

Karmakarışık duyguların ve müşevveş aklın kayıtlarından azade olup benliğin hududlarını aşıp sadece iyiliğin peşinden koşmak..

Vehim ve hevanın tahakkümünden nefis ve hevesin esaretinden kurtulup Bütün süfli hislerden tecerrüd edip yalnız ve yalnız rızay-ı İlahi için koşturmak... 

Kısacası Herşeyi bir kenara bırakıp bu yolun kara sevdalısı olmak.En değerli vaktini,en kıymetli emeğini ve en güzel çabanı bu yolda harcamak bu uğurda sarfetmek... 

Ahh ne büyük saadet..

8 ay önce yollarımızın kesiştiği CAN VEREN ELLER DERNEĞİ'nin gönlü güzel, himmeti büyük , şevk ve gayretleri muazzam aile fertleriyle bu iyilik yolunda beraber yürümek ve bu yolun kara sevdalısı olmak benim için büyük bir şükran vesilesidir. Henüz başında olduğum bu iyilik yolunda yürünecek çok yol, gidilecek çok yer, gönlüne dokunulacak çok insan, yüzünde tebessüm bırakacağımız çok çocuk var..

Sorumluluğumuz çok, görevimiz büyük, vazifemiz âlidir. Aziz dostlar hepinizi bu yolda yürümeye ve bu yolun kara sevdalısı olmaya davet ediyorum!. 

Selametle.